23 Aralık 2012 Pazar

YAZIM KURALLARI


DERS DİNLERKEN NELERE DİKKAT ETMELİYİZ?


        

¨     Konuyla ilgili bir ön okuma yapın. Temel kavramlara göz atın.

¨     Açlık ,susuzluk gibi fizyolojik ihtiyaçlarınızı karşılayın.

¨     Dersi dinlemenizi ve izlemenizi sağlayacak şekilde ön sıralara oturun.

¨     Dikkat dağıtan arkadaşlarınızdan uzak durun.

¨     Anlatılanlardan yola çıkarak, anlatılacaklarla ilgili tahminlerde bulunun.

¨     Anlatılanların ana fikrini bulmaya çalışın. Anlatılanlar hangi konu üzerinde dönüyor?

¨     Anlatılanları kendiniz için anlamlı hale getirin.

¨     Konuyla ilgili düşüncelerinizi belirleyin.

¨     Anlamadığınız yerde soru MUTLAKA sorun.

BİR ÖĞRENCİ NEDEN KİTAP OKUMALIDIR?




Kitap okumanın nedenleri ve sağlayacağı faydaları anlatmak ciltler dolusu eser vermeye niyet etmek gibidir. Ancak hayatını bugün için değil, yarınlara hazırlayan ve gelecekte büyük işler başarmaya azmetmiş, istikbalin seçkin insanlarına konu hakkında bazı hatırlatmalarda bulunmaya çalışalım;
·         James Hawel, “Dünyayı yöneten kalem, mürekkep ve kağıttır.” diyor. Haksız da değil. Unutulmamalıdır ki, kişi hangi mesleği seçerse seçsin, çalıştığı kurumda bir numara olmalıdır. Balzac  “Bilginin efendisi olmak için, çalışmanın kölesi olmalısınız .”der. Kişinin hayatında bir numara olması demek, bir çok konuda genel bilgilere sahip olması demektir. İşte bir numara olmanın ilk şartı: Okumak, okumak, okumak....
·          Başarılı olabilmenin en önemli şartlarından biri de geçmişteki insanların tecrübelerinden yararlanarak onların düştüğü hataları tekrarlamamak ve başlanan işe onların tecrübeleri ile başlamaktır. Diyelim ki bilgisayar mühendisi olacaksınız , bu işle 20 sene uğraşmış birisinin yazdığı kitabı güzelce okusanız, o işe 20 yıllık tecrübe ile başlamış olursunuz. Unutulmamalıdır ki okuduğumuz her kitabın sayfaları yıllar süren tecrübenin ürünüdür. Bunun manası şudur: HER KİTAP BİR ÖMÜRDÜR.
·         Hangi meslek dalında olursa olsun insanlarla ilişki içerisinde olacağımız ve insanların isteklerine cevap vereceğimiz malumdur. Mesleğinde başarılı kişi insanların bütününe hitap edebilecek projeler hazırlayabilendir.Örneğin bir araba tasarımcısının başarısı, ürettiği modelin bir çok insan tarafından beğenilmesi ile ölçülür. Toplumun bir çoğunun beklentisine cevap verebilmek için toplumu iyi tanımak gerekir. İnsanları tanımanın en kısa ve güvenilir yolu KİTAP OKUMAKTIR.
·         Eskiler “sanat altın bileziktir.” demişler. İnsanın iyi bildiği bir sanatı ( kuaförlük, ayakkabıcılık vs) varsa hangi halde olursa olsun ihtiyaç duyduğunda ona fayda sağlar. İnsan çok zengin olup iflas edebilir. Büyük bir makamda olup makamını kaybedebilir. Ama okuma sayesinde elde edilen bilginin ve onun getirmiş olduğu itibar, mezara kadar devam eder. İnsanlar arasında sizi hiç terk etmeyecek asil bir konumunuz olmasını istiyorsanız çok okumalısınız.
·         Günlük hayatta çok defa duymuşsunuzdur; ”mal, makam önemli değil, önemli olan insanlık!”  diye. Aslında burada kastedilen olgunluk, zerafet, kibarlık ve nezakettir. Beğenilen insanları diğer insanlardan ayırt eden bu özelliktir. İnsanın bu davranışları doğru ve kapsamlı öğrenebileceği en önemli kaynak kitaptır. Herkes tarafından takdir edilmek istenirseniz kitap okumalısınız.
·         Kitap okumanın en önemli faydalarından biri  de insana kendini tanıma fırsatı vermesidir. Okuyan insan hangi dalda başarılı olacağını çok çabuk kavrar. Unutmamalıyız ki aydınlanmamızı sağlayan  Edison , Nobel Ödüllü büyük fizikçi  Einstein, üniversiteden mezun değildi. Ama okudukları kitaplar sayesinde hangi dalda kabiliyetli olduklarını keşfettiler ve başarılı oldular. Evet, görüldüğü gibi hayatta başarılı olmanın tek şartı var: O da kitaplarla dost olmak.
·         Bilgiye ulaşmanın çeşitli yolları vardır. Mesela konferanslar dinlenebilir , belgeseller seyredilebilir. Fakat bu faaliyetlerde insanın durup düşünmeye ihtiyacı olduğunda bu bilgiye tekrar ulaşmaya imkanı yoktur. Zira insan kitap okurken düşünmek için zamanı vardır. Tekrar tekrar aynı bilgiye ulaşabilir . Çiçero, “Kitapsız bir ev ruhsuz bir cesede benzer.”  derken ne kadar da haklı...

DÜNYADAKİ KÖTÜLÜKLERİN  TEMEL SEBEBİ CEHALETTİR.
İNSANIN BAŞ DÜŞMANI CEHALETE KARŞI SAVAŞ AÇMALI DEVAMLI KİTAP OKUMALIYIZ !...

9 Aralık 2012 Pazar

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR

          
YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR



  

   Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
   Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
   Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
   Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

   İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
   Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
   Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
   Kopmaz kökler salmaktır oraya

   Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
   Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
   Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
   Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

   İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
   Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

   İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
   Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

   Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
   Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
   Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
   Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

   Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
   Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
   Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
   Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

   Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
   Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına    
   Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
   Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana


                                Ataol BEHRAMOĞLU

Beni Çok Okuyun


Beni Çok Okuyun


Çantanda dururum arkadaş gibi,
Kitap okuyana kim vermez bilgi... 
Aman kapılmayın boş hayallere,
Benden başka olmaz sadık sevgili.
Yazarlar günlerce yazarlar beni, 
Sayfamı açarsan tutmam dilimi. 
Yeter ki sen öğren bu bana yeter, 
Senden esirgemem nurlu elimi.
Bir dolapta hepten biz diziliriz.
Aman çok okuyun biz seviniriz.
Aydınlık günlerin hepsi de bizde, 
Raflarda durunca çok üzülürüz.
Yaprağımız beyaz açın onları, 
Okuya, okuya çöz sorunları. 
Cahillik dünyada ayıp sayılır,
İyi hesap edin bu durumları...
Kitapsız kişiyi kimler neylesin,
Bizi okusun da gönül eğlesin.
Söyleyin herkese kahve ne imiş, 
Kumarın yerine kitap yeğlesin.
Aylak, aylak gezme git kitaplığa,
Kitap okudukça kavuş bolluğa.
Bilgi, görgü iste hepsi var bizde, 
Kitapla yürüyün kör karanlığa…

                                      İbrahim Şimşek

8 Aralık 2012 Cumartesi

Nazım Hikmet Oratoryosu'ndan...





     Dünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say'ın bestelediği, Genco Erkal'ın seslendirdiği Nazım Hikmet şiirlerinden oluşan oratoryo. Bu videoda da benim en sevdiğim şiiri var: "Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya..."

İyi seyirler...

Karamanoğlu Mehmet Bey'i Arıyorum

Karamanoğlu Mehmet Bey'i arıyorum 
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı? 
Bir ferman yayınlamıştı; 

'Bu günden sonra, divanda, dergahta, bargahta, mecliste, 
meydanda Türkçe'den başka dil konuşulmaya' diye, 

Hatırlayanınız var mı? 
Dolanın yurdun dört bir yanını, 
Çarşıyı, pazarı, köyü, şehiri, 
Fermana uyanınız var mı? 

Nutkum tutuldu, şaşırdım, merak ettim, 
Dolandığınız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere, 
Gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı? 

Tanıtımın demo, sunucunun spiker, 
Gösteri adamının showmen, radyo sunucusunun diskjokey, 
Hanım ağanın first lady olduğuna şaşıranınız var mı? 

Dükkanın store, bakkalın market, torbasının poşet, 
Mağazanın süper, hiper, gros market, 
Ucuzluğun damping olduğuna kananınız var mı? 

İlan tahtasının bilboard, sayı tabelasının skorboard, 
Bilgi alışının brifing, bildirgenin deklarasyon, 
Merakın, uğraşın hobby olduğuna güleniniz var mı? 

Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı, 
Beldelerin girişinde welcome, 
Çıkışında goodbye okuyanınız var mı? 

Korumanın, muhafızın body guard, 
Sanat ve meslek pirlerinin duayen, 
İtibarın, saygınlığın prestij olduğunu bileniniz var mı? 

Sekinin, alanın platform, merkezin center, 
Büyüğün mega, küçüğün mikro, sonun final, 
Özlemin, hasretin nostalji olduğunu öğreneniniz var mı? 

İş hanımızı plaza, bedestenimizi galeria, 
Sergi yerlerimizi center room, show room, 
Büyük şehirlerimizi mega kent diye gezeniniz var mı? 

Yol üstü lokantamızın fast food, 
Yemek çeşitlerimizin menü, 
Hesabını adisyon diye ödeyeniniz var mı? 

İki katlı evinizi dubleks, üç katlı komşu evini tripleks, 
Köşklerimizi villa, eşiğimizi antre, 
Bahçe çiçeklerini flora diye koklayanınız var mı? 

Sevimlinin sempatik, sevimsizin antipatik, 
Vurguncunun spekülatör, eşkiyanın mafya, 
Desteğe, bilemediniz koltuk çıkmaya sponsorluk diyeniniz var mı? 

Mesireyi, kır gezisini picnic, 
Bilgisayarı computer, hava yastığını air bag, 
Eh pek olasıcalar, oluru, pekalayı okey diye konuşanınız var mı? 

Çarpıcı, önemli haberler flash haber, 
Yaşa, varol sevinçleri oley oley, 
Yıldızları star diye seyredeniniz var mı? 

Vırvırık dağının tepesindeki köyde, 
Cafe shop levhasının altında, 
Acının da acısı kahve içeniniz var mı? 

Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken, 
Dilimizin çalındığını, talan edildiğini, 
Özün el diline özendiğine içiniz yananınız var mı? 

Masallarımızı, tekerlemelerimizi, atasözlerimizi unuttuk, 
Şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik, 
Türkçemiz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı? 

Karamanoğlu Mehmet Bey'i arıyorum, 
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı? 
Bir ferman yayınlamıştı... 
Hayal meyal hatırlayıp da, sahip çıkanınız var mı? 





Karamanoğlu Mehmet Bey
(Hayatı - Biyografisi)

Karamanoğullarının ikinci beyi Kerimüddin Karaman�ın oğludur.Doğum tarihi belli olmayıp ölümü 1280′dir. Mehmet Bey askeri ve idari yönden bilgili bir devlet adamı idi. Bilim adamlarını etrafına toplayıp onlara büyük önem vermiştir. 13.yüzyıl ortalarında Selçuklular, edebi dil olarak Farsçayı, devlet dili olarak Arapçayı kullanırlardı.




Halk ise öz dili olan Türkçeyi kullanırdı. Mehmet Bey birlikte yaşamanın ilk şartı olan dil birliğinin gerekliliğine inanıyordu. Bu birliği gerçekleştirmek için Toroslar üzerinde yaşayan bütün Türkmen boylarını çevresinde toplayarak bir ordu oluşturdu.



Üzerine gönderilen Selçuklu ve Moğol kuvvetlerini büyük bir yenilgiye uğratarak Konya’ya girdi.burada yaşayan Selçuklu Türkleri Karamanoğulları ile birlik oldular. Kısa zamanda Konya vilayeti ve bazı çevre iller Karamanoğullarının hakimiyeti altına girdi. Daha sonra Selcuklu sultanı İzettin Keykavus’un oğlu Gıyaseddin Siyavuş’u başa geçiren Mehmet Bey’in kendisi de vezir oldu. İlk önceleri Moğol baskısına başarı ile karşı koymasına, bir çok kere galip gelmesine rağmen, daha sonraki çarpışmaların birinde iki kardeşi ile beraber şehit düşmüştür.



İdareciliği sırasında Türkçeyi resmi dil olarak ilan eden fermanını vermiştir. Bu fermanda “bu günden sonra divanda, dergahda ve bargahta, mecliste ve meydanda Türkçe’den başka bir dil kullanılmayacaktır” diyerek sadece siyasi ve askeri bir zafer değil aynı zamanda kültürel bir zafer kazanmıştır.

1 Aralık 2012 Cumartesi

ATATÜRK İNKILAPLARI

   Atatürk Türkiye'yi "Çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak" amacıyla bir dizi devrim yaptı. Bu devrimleri beş başlık altında toplayabiliriz:

1. Siyasal Devrimler:
· Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
· Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)
· Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)

2. Toplumsal Devrimler:
· Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934)
· Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925)
· Tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
· Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934)
· Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934)
· Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü (1925-1931)

3. Hukuk Devrimi :
· Mecellenin kaldırılması (1924-1937)
· Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak laik hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937)

4. Eğitim ve Kültür Alanındaki Devrimler:
· Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924)
· Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928)
· Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932)
· Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933)
· Güzel sanatlarda yenilikler

5. Ekonomi Alanında Devrimler:
· Aşârın kaldırılması
· Çiftçinin özendirilmesi
· Örnek çiftliklerin kurulması
· Sanayiyi Teşvik Kanunu'nun çıkarılarak sanayi kuruluşlarının kurulması
· I. ve II. Kalkınma Planları'nın (1933-1937) uygulamaya konulması, yurdun yeni yollarla donatılması 

25 Kasım 2012 Pazar

ATATÜRK VE DİN


ATATÜRK dini Allah ile kul arasında bir ilişki olarak görmüş, milli kimliğin oluşumunda ve gelişmesinde, dinin çok önemli bir yere sahip olduğunu her vesile ile ifade etmiştir.
ATATÜRK’ün din anlayışı akılcı ve rasyoneldir. O, hurafelere, safsatalar, boş inançlara ve bunları çıkarıp, çeşitli siyasi eylemlere alet etmek isteyenlere karşı hayatı boyunca mücadele etmiştir.
Her fırsatta müslüman olduğundan iftiharla bahseden ATATÜRK, “Hz.Muhammed”den de her zaman söz etmiş, onun önder kişiliğinden ve dini yayma çabalarından övgü ile bahsetmiştir.
ATATÜRK Kur’an-ı Kerim’in Türkçe’ye tercüme ve tefsir edilmesine de büyük önem vermiş, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Türkçe ibaret konusunda yapılan birçok çalışmayı desteklemiştir.
ATATÜRK çeşitli maksatlarla dinin istismar edilmesine şiddetle karşı çıkmış ve kendisine dinin üzumlu olup olmadığı konusunda sorulan sorulara aşağıdaki şekilde cevap vermiştir.
“Evet, din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası vardır ki, din Tanrı kul ile arasındaki kutsal bir bağlılıktır. Mutaassıp İslamcıların din komisyonculuğuna izin verilmemelidir. Dinden maddi çıkar sağlayanlar alçak kişilerdir. İşte biz, bu duruma karşıyız. Buna izin vermiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan kimseler, saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizin mücadele edeceğimiz ve ettiğimiz bu kimselerdir. “
ATATÜRK din eğitimine de çok büyük önem vermiş ve din eğitimini Milli eğitimin temel hedefleri arasına sokmuştur.
Sonuç olarak ATATÜRK, bazı çevrelerin iddia ettiğinin aksine, hiçbir zaman dini zayıflatmak ve küçültmek çabası içinde olmamış, bilakis İslam dinine, Hz. Peygamber’e ve kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’e her zaman saygı göstermiştir.
Ancak hayatı boyunca din kisvesine bürünmüş cahil kimselerin toplum üzerindeki etkinliğini kırmak için mücadele etmiş, her türlü hurafeye, yobazlığı, safsataya ve dinin politikaya alet edilmesine şiddetle karşı çıkmıştır.

ATATÜRK’ÜN ASKERLİK HAYATI



1905-1907 yılları arasında Şam'da 5. Ordu emrinde görev yaptı. 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. 19 Nisan 1909'da İstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmay başkanı olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa'ya gönderildi. Picardie Manevraları'na katıldı. 1911 yılında İstanbul'da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı.
   
           1911 yılında İtalyanların Trablusgarp'a hücumu ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve Dernede görev aldı. İtalyanlara karşı Tobruk Savaşını kazandı. 1 yıl sonra Derne Komutanlığına getirildi.
          
            Ekim 1912'de Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü.  Sofya Ateşemiliterliğine atandı. Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi.

           I. Dünya Savaşı'nda, Mustafa Kemal Çanakkale'de bir kahramanlık destanı yazıp İtilaf Devletlerine "Çanakkale geçilmez! " dedirtti.
   
           Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları'dan sonra 1916'da Edirne ve Diyarbakır'da görev aldı. 1 Nisan 1916'da tümgeneralliğe yükseldi. Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağladı. Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. 22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını " ilan edip Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı.

Mustafa Kemal yönetimindeki Türk Kurtuluş Savaşının önemli aşamaları şunlardır:

Sarıkamış (20 Eylül 1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü'nün (7 Kasım 1920) kurtarılışı.
Çukurova, Gazi Antep, Kahraman Maraş Şanlı Urfa savunmaları (1919- 1921).
I. İnönü Zaferi (6 -10 Ocak 1921)
II. İnönü Zaferi (23 Mart-1 Nisan 1921)
Sakarya Zaferi (23 Ağustos-13 Eylül 1921)
Büyük Taarruz, Başkomutan Meydan Muhaberesi ve Büyük Zafer (26 Ağustos 9 Eylül 1922)

           Sakarya Zaferinden sonra 19 Eylül 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e Mareşal rütbesi ve Gazi unvanını verdi.

           Meclisin Türk Kurtuluş Savaşı'nı başarıyla yönetmesi, yeni Türk devletinin kuruluşunu hızlandırdı.13 Ekim 1923'te Cumhuriyet idaresi kabul edildi, Atatürk oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi.

BAŞARI


BÜYÜKLÜK KADER DEĞİL TERDİR!

            Kimse annesinin karnından, büyük bir futbolcu, dünyaca ünlü bir işadamı veya satranç ustası olarak doğmaz. Büyüklük nasıl yakalanabilir? Özel bir yetenekle dünyaya gelenler mi büyük olur? Yoksa seçtiği sahada mükemmelliği yakalamak için uzun yıllar çalışıp didinenler mi?

          

           Fortune dergisi kasım sayısının büyük bir bölümünü bu soruların cevabına ayırdı. Değişik konularda olağanüstü başarı sağlamış insanlar üzerinde araştırma yapan bilim adamlarının bulgularını inceledi. 

           Sonuç: Büyüklük kader değildir, ter dökülerek elde edilen bir şeydir.  Büyüklük mükemmelliği yakalamak için uzun yıllar yapılan muazzam bir çalışmanın ürünüdür. Yetenekli olarak dünyaya gelmenin değil.

           Harika çocukları bile harika yapan, çok erken yaşta çalışmaya başlamaları, genelde, kendilerini eğiten ve destekleyen anne babalara sahip olmalarıdır. Ama birçok harika çocuk harika bir büyük olmaz. Ve harika birçok büyük küçükken herhangi bir özel kabiliyete sahip görünmüyordu.

         Bilim adamların araştırmalarına göre, bir sahada en iyi olanlar "belli bir amaca yönelik olarak" en çok çalışan veya antrenman yapanlardır. 

        

         Belli bir amaca yönelikten kasıt, sürekli ve tutarlı çalışmadır. Hafta sonları dâhil her gün aynı saat mesai ortaya koyanlar en başarılı olanlardır.

20 Kasım 2012 Salı

ATATÜRK’ÜN EĞİTİM POLİTİKASI





            Atatürk’e göre, eğitim ve öğretim siyaseti her anlamıyla millî bir nitelikte olmalıdır. “Türk milletine gideceği yolu gösterirken, dünyanın her türlü ilminden, buluşlarından, ilerlemelerinden yararlanılacaktır; ancak temel, kendi içimizden çıkarılmalıdır.”
            Atatürk, eğitimin “millî” olması zorunluluğu üstünde dururken, hem “eski devrin harflerinden”, hem de “milletimizin doğuştan hiçbir ilgisi olmayan yabancı fikirlerden”, Doğu’dan ve Batı’dan gelebilecek her türlü zararlı etkilerden uzak, millî karakterimize, milli dehâmıza uygun bir eğitim düşünmektedir.
            Atatürk, “yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğrenimin sınırları ne olursa olsun, en önce ve her şeyden önce, Türkiye’nin bağımsızlığına, kendi benliğine, millet bütünlüğüne düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumunun öğretilmesini” istemiştir.
            “Bilim ve teknoloji, uzmanlık nerede varsa, sanat nerede varsa, gidip öğrenmeye mecburuz.” Diyen Atatürk’ün “millî”lik anlayışı, çağdaş bilime ve dünyaya kapalı bir anlayış değildir.
            Atatürk’ün Türk milliyetçiliği anlayışı gibi, eğitimdeki “millî”lik anlayışı da birleştirici, toplayıcı, bütünleştiricidir. Ayrımcılığı ve bölücülüğü kabul etmez.
            Millî eğitim, Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasada belirlenmiş temel niteliklerini Atatürk ilkelerini bütünü ile göz önünde tutmalı, bunları kökleştirmelidir.
                                                                                                                                                             

Atatürk'ün Bir Anısı


ASKERLE GÜREŞ

Bir gezisinde, Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü. Çağırdı ve güler yüzle sordu: 
- Sen güreş bilir misin? 

Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi. Genç asker her zaman üstün geliyordu. Çok neşelendi, ayağa fırladı. 

Ceketini çıkarıp Mehmet'e ense tuttu: 
- Haydi, bir de benimle güreş! 

Katıksız ve temiz Anadolu çocuğu Ata'sının yüzüne hayranlıkla baktı: 
- "Atam," dedi. "Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi. Bir Mehmet mi bu işi başarır?" 

Gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı.

15 Kasım 2012 Perşembe

Atatürk'ün Sanata ve Sanatçıya Verdiği Önem

                               


    




Atatürk, sanatı seven, sanatçılara değer veren ve onları destekleyen bir devlet adamıdır. Çocukluğundan itibaren sanata ilgi duymuş ve sanatın bazı dallarıyla çok yakından ilgilenmiştir. Gençliğinde şiir ve edebiyata yakınlık duymuş, Namık Kemal'in şiirlerini okumuş ve ondan etkilenmiştir.

Atatürk'ün kaleme aldığı ve 1927 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde okuduğu "Nutuk" adlı eseri, Atatürk'ün en büyük edebî eseridir. Yazmış olduğu "Oğuz Oğulları" adlı şiir de Atatürk'ün şiir konusundaki yeteneğini sergileyen ve her Türk'ün okuması gereken bir eserdir.
Atatürk, şiir ve edebiyat dışında müziğe de büyük bir ilgi duymuştur. Şarkı ve türküleri dinlemekten büyük bir zevk alan Atatürk, zaman zaman okunan şarkılara eşlik etmiş, oynanan halk oyunlarına katılmıştır. Bazı Rumeli türküleri, onun sesinden notalara dökülmüş ve müzik repertuarımızda yer almıştır.
Atatürk, askerî ataşe olarak Sofya'da görevli bulunduğu dönemde çok sesli müziğe ilgi duymaya başlamıştır. Klâsik müzik konserlerine ve operalara giderek bu müzik türlerini tanıma fırsatı bulmuştur. Cumhuriyetin ilânından sonra, ülkemizde bu müzik türlerinin sevilmesini ve müzik kültürümüzde yer almasını sağlamak amacıyla yapılan çalışmalara önderlik etmiştir. Ülkemizde müzik sanatının gelişmesi için bütün olanaktan kullanmıştır.
Atatürk'ün zamanında yapılmış bazı binaların güzelliği, ülkemizdeki çağdaşlaşma hareketini ifade edebilecek nitelik taşımaktadır. Ayrıca mimarî eserlerin korunmasına verdiği önem de Atatürk'ün mimarîye olan ilgisinin önemli kanıtlarındandır.
Atatürk'ün, tiyatro, bale, edebiyat, heykeltıraşlık, mimarî, resim, müzik gibi sanat dallarıyla ve sanatçılarla ilgilenmesi, onları desteklemesi Atatürk'ün sanatla çok yakın bir ilişki içinde olduğunun göstergesidir.
Atatürk,sanatla ilgili düşüncelerini,Türkiye Büyük Millet Meclisindeki konuşmalarında, Çankaya Köşkünde sanatçılarla yaptığı sohbet ve tartışmalarda belirtmiştir. Atatürk'ün bu konuşma ve tartışmalarda dile getirdiği sanatla ilgili düşünceleri, Türk halkına ileti niteliği de taşımaktadır.
Atatürk, sanatın tanımını şu sözlerle açıklamıştır: "Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu anlatım sözle olursa şiir, ezgi ile olursa müzik, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur."
Sanatın, bir toplumun ilerlemesindeki öneminin ve vazgeçilmezliğinin bilincinde olan Atatürk, bu düşüncesini şu sözlerle ifade ediliştir: "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir," "Bir millet sanata önem vermedikçe büyük bir felâkete mahkûmdur," "Dünyada medenî, ileri ve gelişmiş olmak isteyen herhangi bir millet, mutlaka heykel yapacak ve heykeltıraş yetiştirecektir." Atatürk'ün bu sözleri, sanalla ilgili temel düşüncelerini ifade etmesi bakımından önemlidir.
Atatürk'ün sanatçılarla ilgili düşüncelerini ifade ettiği sözleri ise şunlardır: "Sanatçı, toplumda uzun çalışma ve uğraşlardan sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır." "Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz; hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız."

Büyük bir sanatsever olan Atatürk'ün gönlünde, müziğin ayrı bir yeri vardı. Bu nedenle millî kültürümüzde önemli bir yer tutan güzel sanatlar içinde müziğe ayrı bir önem vermiştir. Müziğin önemiyle ilgili düşüncelerini, şu sözleriyle ifade etmiştir: "Hayatta müzik gerekli değildir. Çünkü hayat müziktir. Müzik ile ilgisi olmayan varlıklar, insan değildirler. Eğer söz konusu olan hayat insan hayatı ise müzik mutlaka vardır. Müziksiz hayat zaten mevcut değildir: Müzik hayatın neşesi, ruhu, sevinci ve her şeyidir."
Yapılacak inkılâpların başarıya ulaşmasına, müzik alanındaki gelişmeleri ölçü gösteren Atatürk, bu konudaki düşüncelerini şu sözleriyle ifade etmiştir: "Osmanlı müziği, Türkiye Cumhuriyeti'ndeki büyük devrimleri söyleyecek güçte değildir. Bize yeni müzik gereklidir. Bu müzik, özünü halk müziğinden alan çok sesli bir müzik olacaktır." "Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir."

Atatürk, müziğin önemle ve öncelikle, modern müzik (çok seslilik) kuralları içinde ele alınmasını istemiştir. Bu konuyla ilgili düşüncelerini şu sözleriyle ifade etmiştir: "Arkadaşlar, güzel sanatların hepsinde, ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu yapılmaktadır. Ancak bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk musikisidir."
Atatürk, Türk müziğinin evrensel müzikteki yerini bir an önce alması amacıyla yapılan çalışmalara önderlik etmiştir. Müzik eğitimi görmeleri için çok sayıda öğrenciyi Avrupa'ya göndermiştir. Ankara'da Musiki Muallim Mektebi ile İstanbul'da Sanayi-i Nefise mekteplerinin açılmasını sağlamıştır. Bu konudaki düşüncelerini de şu sözleriyle ifade etmiştir: "Ulusal ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce genel son musiki kurallarına göre işlemek gerektir. Ancak bu sayede Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir."