ATATÜRK dini Allah ile kul arasında bir ilişki
olarak görmüş, milli kimliğin oluşumunda ve gelişmesinde, dinin çok önemli bir
yere sahip olduğunu her vesile ile ifade etmiştir.
ATATÜRK’ün din anlayışı akılcı ve rasyoneldir. O, hurafelere,
safsatalar, boş inançlara ve bunları çıkarıp, çeşitli siyasi eylemlere alet
etmek isteyenlere karşı hayatı boyunca mücadele etmiştir.
Her fırsatta müslüman olduğundan iftiharla
bahseden ATATÜRK, “Hz.Muhammed”den de her zaman söz etmiş, onun önder
kişiliğinden ve dini yayma çabalarından övgü ile bahsetmiştir.
ATATÜRK Kur’an-ı Kerim’in Türkçe’ye tercüme ve tefsir edilmesine de
büyük önem vermiş, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Türkçe ibaret
konusunda yapılan birçok çalışmayı desteklemiştir.
ATATÜRK çeşitli maksatlarla dinin istismar
edilmesine şiddetle karşı çıkmış ve kendisine dinin üzumlu olup olmadığı
konusunda sorulan sorulara aşağıdaki şekilde cevap vermiştir.
“Evet, din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletin devamına imkan
yoktur. Yalnız şurası vardır ki, din Tanrı kul ile arasındaki kutsal bir
bağlılıktır. Mutaassıp İslamcıların din komisyonculuğuna izin verilmemelidir.
Dinden maddi çıkar sağlayanlar alçak kişilerdir. İşte biz, bu duruma karşıyız.
Buna izin vermiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan kimseler, saf ve masum
halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizin mücadele edeceğimiz ve ettiğimiz bu
kimselerdir. “
ATATÜRK din eğitimine de çok büyük önem vermiş
ve din eğitimini Milli eğitimin temel hedefleri arasına sokmuştur.
Sonuç olarak ATATÜRK, bazı çevrelerin iddia ettiğinin aksine, hiçbir
zaman dini zayıflatmak ve küçültmek çabası içinde olmamış, bilakis İslam
dinine, Hz. Peygamber’e ve kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’e her zaman saygı
göstermiştir.
Ancak hayatı boyunca din kisvesine bürünmüş cahil kimselerin toplum
üzerindeki etkinliğini kırmak için mücadele etmiş, her türlü hurafeye,
yobazlığı, safsataya ve dinin politikaya alet edilmesine şiddetle karşı çıkmıştır.